[font=Arial Black]Türkler, birlikte yaşama önemli ölçüde değer veren, törelerine bağlı, yaratıcı insanlar olarak kabul edilir. Tarihte ilk Türk uygarlıklarından Samanların, Hunluların, Oğuzların günümüze uzanan belgelerinden, geleneklerine bağlı olarak yapılan törenlerinin en önemli bölümünü Halk Oyunlarının oluşturduğunu anlamaktayız. Ortan Asya'daki Atalarımızın oyunları ile ilgili ilginç belgelere rastlanmaktadır. Çinli bir şair hanım, Han Beyi'ne gelin gelmii ve memleketine gönderdiği mektupta Hunluların adetlerinden manzum alarak şu şekilde söz etmiştir. DAVULU HER GECE DURMAZ DÖVERLER TA GÜNEŞLER DOĞANA DEK DÖNERLER! Bu yazı sıra oyunlarının (M.Ö 2000) yıllarında ateş çevresinde davul eşliğinde oynandığınıve güneşin doğuşunu, batışını çevredeki doğal olayları öyküleyen halk oyunlarının sabahlara dek sürdürüldüğünü kanıtlayan bir belgedir.
Anadolu'da yaşayan Türk uygarlıklarında ise Asya'dan getirdikleri geniş kültür birikimleri ile eski Anadolu uygarlıklarının kültür ürünlerinin özümlenmesini görmekteyiz. Bunun sonucu uygarlıkların beşiği Anadolu'da, Atalarımız, yaratıcı gücü, sanat anlayışı, beğeni ve becerilerinin de katkısıyla değer biçilmez halk oyunlarımızı oluşturmuşlardır. Anadolu'da yaşayanlar dil, din, tarih, yerleşim alanı ve ekonomik ilişkiler bakımından çeşitli kültürlere bağlıydılar. Türkler Orta Asya'dan getirdikleri Hititlerin, Frigya, İyon, Bizans kültür birikimleri üzerinde, Selçuklular ve Osmanlılarla sürdürerek geliştirdiler. Bu yücelme sonucunda ortaya çıkan değer biçilmez halk oyunlarımızı, gelenekler içinde törenlerimizde yaşatarak bütün çeşitleri ile günümüze kadar getirdiler. Halk oyunları toplum üyelerince kabul görerek insan davranışlarını öğrenilen ve kuşaktan kuşağa aktarılan kültür ürünü olarak yerini aldı.
İlkel ve Gelişmiş Topluluklarda Halk Oyunlarının Yeri
İlkel insanlarda hayat, düşüncelerle değil devinimlerle başlamıştır. Bu insanların teori ile pratiği birbirinden ayıramadığı ve zihinsel soyutlamanın hayatlarına yeterince girmediğini görmekteyiz. Zaten bu aşamada henüz teoriden bahsetmekte mümkün değildir. Ve yalnız ilkel tapınma törenleri söz konusudur. İlkel tapınma da henüz pratiktir ama emekten bilinçli olarak ayrılmış bir pratiktir. Bu törenlerde yapılan tapılan en önemli bölümü yansılama ( öykünme) danslarından oluşurdu. Böylece bugünkü öykünme bize atalarımızdan miras kalmış bir özelliktir diyebiliriz.
İlk insanlar bir işi yapabilme yeteneğini geliştirmek için o işi yapmadan önce temsili olarak ortaya koyup taklit ederlerdi. Böylece nesnel bir işlevi yerine getirmek için öykünme (taklit) doğmus oluyordu. Atalarımız bazen doğayı evcilleştirmek, bazen avına bir üstünlük, bazen de totemin doğa üstü güçlerinden yararlanmayı törenlerinde amaçlıyor ve işlerinin bir çoğunluğunu danslarla yerine getiriyorlardı. İlkel toplumlarda dinsel törenler, bireyleri toplumla yaşamaya zorluyor ve koyduğu kurallarla ilişkilerin uyumlu ve dengeli yaşamın da daha az sorunlu olmasına yardımcı olunmasını sağlıyorlardı. Törenlerde oynanan oyun bir görevi üstlenip bu ödevi yerine getirmektir. İnanci, oynanan oyunun bireyleri bağlayıcı nitelikte ve belli amaçlara yönelik olduğu düşüncesini açıklamaktadır. Bu nedenle törenlerde yapılan danslar zamanla belli kural ve kalıplara bağlanarak yaşatılmış ve daha sonraki kuşaklara taşınmşıtır. İlkel insanlarda yaşamlarını sürdürmek için ihtiyaçlardan doğan bu danslar, deneyler sonucu gelişerek sanatın ilk halkalarını oluşturdu. İlkel insanı yaratmakta, gücünü artırmakta ve yaşayışını zenginleştirmede kendine gerçek bir yol buldu.
Ava çıkmadan önce yapılan çılgın dans, topluluğun güven gusunu gerçekten artırıyordu. Yüze sürülen savaş boyaları, atılan savaş çıglıkları savaşçıyı daha kararlı yapıyordu. Ayrıca düşmanı da ürkütebiliyordu.Ürkütücü doğa karşısındaki güçsüz yaratık (insan) gelişmesinde yaptığı dansların büyük etkisinden destek alıyordu.
Eski Mısır Uygarlığından kalan bazı resimler, BENI HASAN mezarlarında bulunup, dansın temel figürlerini, hareket sıralarını göstermektedir. Tek, çift veya grup halinde yapılan dansların dramatik, lirik ve şekillerini, din kültür, taklit, ifade savaş temeline dayanan çeşitlerini resimlerden izlemek mümkün olmaktadır. Eski Mısırlılarda da bir çok uygarlıkta görüldüğü gibi, dans inanç gereği ibadet amacıyla yapılırdı.Tanrılar içi yapılan ayinlerde, hasat ve bereket için yapılan şenlik ve törenler, dansın değişmez gösterisiydi. Eski Mısırlılar cenaze törenlerinde dramatik danslar yaparlardı. Başka toplumlarda bu tür cenaze törenlerinde dansa ender rastlanır. Özellikle yüze maske takılarak yapılan bu dansa ölüm dansı denilirdi. Mısırlılar da ve diğer toplumlarda olduğu gibi dans yaparken müzik aleti çalar, özel giysiler giyer, tempo tutarak eşlik ederlerdi.
Eski Yunan Uygarlığında, dansın önemli bir eğitim unsuru ve her yaşta yapılan bir uğraş olduğunu görmekteyiz. Büyük oyunların programlara alınması, yarışmalarda derece alanlara ödüller verilmesi, dansın kültür ve sanat değerleri yanında "Spor" çesitleri içinde yer aldığını göstermektedir. Ayrıca eski Yunanlıların vücut eğitiminde dansın önemli bir yeri vardır. Kişide iş verimini sağlayan, eğlence içinde ve müzik esliğinde yapılmasi halk danslarına olan ilgiyi önemli ölçüde arttırmıştır. O dönemin bilim adamlarının, bilge kişilerinin de iyi birer dansçı olduklarinı ve halk danslarına önem verdikleri konusunda önemli belgelere rastlanmaktadır. Eski Yunanlılar dans yaparken özel giysiler giyer, maskeler kullanıp, müzik eşliğinde şarkılarla dans ederlerdi. Böylece hayatlarının özünü ve yaşamlarının çeşitli yönlerini yansıtan hareketlerin anlamını pekiştirip, zenginleştirmişlerdir. Yunanlıların dansları da genellikle insan ilişkilerini ve iç dünyalarını dogmaca (dogal) anlatan hareketlerden oluşur. Yunanlıların "Eleusis" ayinlerinde, bireyi kendinden geçiren, tanrısallığa ulastıran danslar yapılmıştır. Bu danslar bireylerde, boşalım, arınma ve doyum sağlama amacını gerçekleştiriyordu.
İlkel ve Gelişmiş Toplumlarda Dans Kavramı
İlkel toplumlar da raksın anlamı o kadar önemlidir ki, her hareketi başka başka olayların temsili sayılmaktadır. Örneğin; bugün bile, Amerika yerlileri Afrika da çıplak gezen vahşi kabilelerin oyunlarında mana hakimdir. Ava çıkmadan önce toplu olarak yapılan çılgın danslar güven gusunu arttırır, yüze sürülen savaş boyaları savaşçıları daha kararlı yapar ve düşmanı ürkütüp korkutur diye düşünülmektedir. Bütün bunlar tehlikeli ve ürkütücü doğa karşısında ki güçsüz yaratık insanın gelişmesinde büyüden büyük destek beklediğini açıklamaktadır. İlkel toplumların yaşamlarını sürdürebilmeleri için ihtiyaçtan doğan bu danslar, deneyler sonucu gelişerek sanatın ilk halkalarını oluşturmuştur.
İlkel toplumlar törenlerde oynadıkları tüm oyunları görev olarak üstlenip, bir görevi yerine getirdiklerine inanırlardı. Bu amaçla törenlerde yapıla gelen danslar zamanla belli kural ve kalıplara bağlanarak daha sonraki kuşaklara aktarılırdı. Vahşi ( ilkel )'lerin manidar rakslarına karşın gelişmiş toplumlarda mana kaybolup, hareket hakim olmuştur. Medeni raks şekil ve görünüm olarak çok gelişmiş olsa da , yaşantımızdakı olaylarda görülme sıklığı, manidarlığı ve önemini kaybetmiştir. Özellikle danslardaki mana yerini sanatsal hareketlere bırakmıştır. Çünkü insanların en önemli işi raks değildir.
Günümüzde, Halkbilimin içinde doğan ve onun içinde gelişen halk oyunlarımızın, tüm bilgi edinme kaynaklarından etkilendiği ve bu çabalardaki ortak payda olan bilgilenme sonucunda, kontrollü değişkenlerin değil, toplumun ihtiyacı olan yönelmelere yardımcı olunması sentezlerine ulaşıldığı gözlenmektedir. Bundan anlaşılacağı gibi, "Oyun kültürün doğuşunda başlıca etkendir." O halde kültürün kapsamı için de yer alan sanatın da kökeninin "oyun" olduğunu ve sanatın doğuşunda önemli bir rolünün bulunduğunu söylemek mümkündür