İlçede işgal günleri…
13 yaşındaki Sabri, sabah uykudan uyandı. Yapılacak çok işleri vardı. Ellerindeki siyah boya lekelerine baktı. Ülkesinin geçirdiği günler, böyle alaca ve zorlu günlerdi. Yatağının altından çıkardığı ince gazeteleri koynuna saklarken mutlulukla gülümsedi. İşgal günlerinin acılarına rağmen geleceğine dair güzel umutları vardı. Ülkesinin . ve milletinin bir gün güzel günler göreceğine emindi.
Bahçedeki kocaman boya sandığını sırtına aldı. Şu sandığa boyaması için ayakkabılarını uzatan Yunan subayları aklına getirince yüzünü buruşturdu. Birden sandığı yakmak geldi içinden. Hatta o subayların köprüde zevkle gezinmeleri aklına gelince, o an tahta köprüyü de yakmak geçti içinden..
Bahçe kapısından çıkarken akşamları kapıya asılan fenerin söndüğünü gördü. Yunan askerleri, Türk hanelerini diğer Rum evlerden ayırmak için geceleri kapılarına fener asıyorlardı.
Son kez gazetelerinin güvenliğini kontrol etti. Bazen gömleğinin altında şişkinlik yapıyor diye gazeteleri bol pantolonun içinde bacaklarına sarıyordu. Zamanı tahta köprünün üzerinde geçiyordu. Kasabanın meydanı ve köprü iç içeydi. Ne zaman Yunanlı bir subay onu “boyacı” diye çağırsa sinirlenerek köprüde koşarken, tahta boşlukta hızlı adımlarının sesleri yankılanıyordu. O gergin günlerde kasaba halkı fazla sokağa çıkamıyordu. Sadece askerler ve bazı Rum vatandaşlar dükkanlarına gidip geliyorlardı.
Sabri, Uluabat Gölü üzerinden motorlu kayıklarla kendisine dağıtılması için getirilen gazetelerden, Anadolu’da Türk askerinin mücadele . haberlerini duyup mutlu oluyordu. Anadolu’da işbirliği ve mücadele karış karış yayılıyordu.
Ankara da yayınlanan Yunus Nadi’nin Aygün Gazetesi, milli mücadelenin bir sesi olarak, cephelerden haberler veriyordu. Bu tür gazeteler, dağınık ve disiplinsiz hareket eden gönüllülerin birleşmesinde faydalı oluyordu. Bütün bu çabaların amacı düzenli bir ordu kurmak ve düşmanı yurttan atmaktı.
Sabri, gazeteleri Kuva-yı Milliyecilere gizli, büyük bir cesaret ve soğukkanlılıkla tanesini birer kuruşa satıyordu.
O günlerde kasabada Yunan işgaliyle beraber ortaya çıkan Yunan yanlısı Davut çetesi vardı. Çetenin başı Davut, asker firarisi idi. Bir zamanların başarısızlığını örtbasetmek ister gibi, halka zulmediyor, korku salıyordu.Yunanlı komutanlar zaman zaman Davut’un çetesine emirler . veriyordular. Halktan para toplanması, soygunlar yapılması isteniyor, halka kan kusturuluyordu.
Davut Uslu’nun halka yaptıkları saymakla bitmiyordu. Kasabanın futbol takımı oyuncularını bir arada iken yakalamış, kırmızı beyaz forma giymemelerini söylemiş, bundan böyle Yunan bayrağı rengi olan mavi beyaz renkleri kullanmalarını istemiş, yoksa kendilerini kuyunun dibine göndereceğini söyleyerek tehdit etmişti. Başka bir gün Davut, akrabasının düğün alayında, bir adamına Türk bayrağını yırttırıp köprüden aşağı attırmıştır.
Sabri, 1921 yılının Temmuz ayında bir gün, güneşli bir Cuma gününde, köprü kenarında su üstünde iç içe uçan beyaz, özgür martılara bakıp, “Ülkem, sen ne zaman özgürlüğüne kavuşacaksın” düşünceleriyle iç çekerek üzülüyordu. O sırada Yunan subayı Vasil’in sesiyle irkildi. Deliler gibi bağırarak kendisine doğru yaklaşıyordu. Vasil, kendisine her zaman zulmeden bir subaydı. Ayakkabılarını boyattığında para vermediği gibi, tekmeleyip kovalıyordu kendisini.
Sabri koynunda gizlediği gazeteleri düşünerek Vasil’den korkmuştu; ihbar edildiğini sandı. Vasil’in tokadıyla sarsıldı birden. ”Cuma ezanı okunuyor namazına git, kaybol ortadan”, dedi kendisine.
Vasil ile . çatışmaları bitmedi. İleriki aylarda, başka bir gün, 1922’nin sıcak bir yaz gününde, Yunanlı subay Vasil ilçe deresinde sırt üstü yüzerken, Sabri, büyükçe bir taşı köprüden onun üzerine atar. Sonra da korkuyla en yakın köye, akrabası Memiş Ali’nin olduğu, Azatlı köyüne kaçar. Vasil sadece küçük bir yara alır. Askerler her yerde Sabri’yi arayıp bulamazlar.
Kaçtığı Azatlı Köyünde, Yunan’a ve Davut çetesine karşı savaşan Cinci Mehmet çetesi olduğu için, orada kendini daha güvende hisseder.
Ancak haftalar sonra evini özleyen Sabri, ilçenin Hara yönünden gizlice evine dönerken, o günlerde düşman karargâhının bulunduğu yere yakın bir yerde bir subay gurupla karşılaşır. Vasil onu hemen cezalandırmak için harekete geçer. Ancak üst rütbeli komutan buna engel olur. “Sabri bana alışveriş yaptığımda eşyalarımı taşımıştı, ona asla dokunmayacaksın”, demiştir. Vasil kendisini o günden sonra rahat bırakmıştır.
İlçede zorlu iki işgal yılı yaşanır. Günler hep Yunanlı askerlerin ve Davut çetesinin istediği gibi geçmeyecekti.
Mustafa Kemal‘in Anadolu’da başlattığı mücadele hareketiyle gençler, ilçeden gizlice önce köylere kaçıyor, orada köylüleri Kurtuluş Savaşı için bilinçlendiriyordu. Köylerden ilçeye, Yunan askerlerine vur kaç saldırıları oluyordu. Daha sonra gençler, köylerden Anadolu’ya, kurtuluş mücadelesi için yol alıyorlardı.
Günlerden sonra Yunanlılar, 30 Ağustos Zaferi haberini alınca korkuyla Kirmasti’den kaçma hazırlıklarına başladılar.
Bir gece, köprüye yakın . meydandaki büyük handa, Yunan subayları ile Davut çetesi, sahnedeki eğlence programını seyrederken, heyecanlı bir rum içeri girerek Yunan ordusunun bozguna uğradığı haberini getirmişti. Bir anda ortalık karışmış, içerdekiler dağılarak salon boşalmıştı.
Her şeyin bittiğini gören Yunan askerleri Bandırma’ya doğru kaçarken, içinde yediği tekmelerin hıncı birikmiş olan Sabri, yanına iki arkadaşını da alarak onların peşine düşer. Küçük bir Yunan gurubuyla karşılaşır. O sırada başkaları da birçok yerde böyle kaçmaya çalışan Yunanlılarla hesaplaşmaya çalışmaktadır. Çıkan çatışmada, dizinin üstünden, bacağından kasatura darbesi aldı…Bacağı kanlar içinde kaldı ve yaralandı. Arkadaşlarıyla Yunanlı askerlerin kaçarken bıraktığı üç atı alıp ilçeye dönmeye başladılar.
Dönüşte, birden karşılarına Davut . ve adamları çıktı…İri yarı görünümlü Davut önlerini keserek ellerindeki atları aldı. Sonra Sabri’ye doğru bakarak konuşmaya başladı: “Şu tepelere çıkıp uzaklara bir bakın, her yer yanıyor. Yunan kaçarken Bandırma’yı Karacabey’i yaktı. Kasaba benim sayemde ateşe verilmedi, sizi ben kurtardım”, diyordu, kötü kötü gülümseyerek.…Sonra soluklanarak, ”Atın birini şuna verin, kanamadan ölmesin, atına binip evine dönsün”, dedi.
Davut’un sözleri doğru muydu? Yunan kaçarken belki Davut’un sözünü dinlemişti, belki fırsat bulamadı yakmaya, ya da ortasından çay geçen bu şirin yeri yakmaya kıyamadı.
Davut, o sözleriyle ve Sabri’ye atı geri vermekle korkularını sergilemişti. Yunanlılar gidince yalnız kalacağı şehre Türk askeri girdiğinde suçlanacaktı; şimdi gizli bir kendini affettirme çabasına girmişti….
Davut, karmaşık duygularıyla o anda, yanmayan kasabayı kendisinin tamamen ele geçireceğini bile düşünmüştü. Nitekim Yunanın kaçmasından Türk askerinin geleceği günlere kadar halktan para toplamıştı.
Kurtuluş Savaşı sonunda, Sabri ve ülkesi aydınlık, özgür günlere kavuştu.
Türkiye’nin Birinci Dünya savaşına girdiği Kurtuluş Savaşı sırasında . çarpışan 6000 Kirmastili’den 5000’i şehit olmuştur.
Kurtuluş Savaşı sonrası Sabri, ilçede gazeteciliğe başlar. Gazeteci olduğu için, Davut Uslu’nun savaş sonrası ülkeyi terk ettiğini, çok zaman sonra İstanbul-Kadıköy’e yerleştiğini, kılık değiştirerek zaman zaman ilçeyi ziyaret ettiğini öğrenir.
1941 yılında o gün, Sabri, ******’ün ülkeyi o karanlık günlerden kurtardığı yılların ardından, ilk kez savaşa dair bir heyecan hissediyordu.1941 yılında Almanlar, Edirne önlerine geldiğinde ülkede savaşa girilebileceği heyecanıyla, karartma geceleri başlamış, seferberlik ilan edilmişti.
İkinci dünya savaşının sürdüğü o günlerde, Türkiye’nin de savaşa girip girmeyeceği konusu gündeme gelince, halk heyecanla o sabah, gazete almak için kargaşa yaratmıştı. Sabri, gazetelerini işyerinden alarak . az ilerideki polis karakolunda satmak zorunda kalmıştı.
Türkiye İkinci Dünya Savaşına girmeyecekti ama Yunan halkı şimdi iki ülkenin birden işgali altındaydı. Gergin ve acı günlerin sırası şimdi onlardaydı. Yunan halkı, İtalyan ve Almanların işgali altında korkulu aylar yaşadılar.
Tüm savaş heyecanlarının bittiği yıllardan sonra, artık Sabri, oğlu Ali ile gazetelerini dükkanında rahatça satıyordu. 15 yaşındaki Ali, gazetecilikte yıllarca babasına yardımcı oldu. Ali şanslıdır, savaş yılları çoktan geride kalmıştır. Babasının savaş yıllarına dair kendisine anlattığı hikayeleri gururla dinler. Beraber çalıştıkları o günlerde, birçok kez gazeteleri evlerin bahçe kapılarının altından atıp, dağıtımını yapmıştır. O günlerde fiyatları 5-10 kuruş arasında satılan gazetelerin isimleri şunlardı: Son Posta, Karagöz, Cumhuriyet, Tasvir, Köroğlu gazeteleri…
Sabri SÜNGÜ 1981 yılında 74 yaşında vefat etti.
Günümüzde Sabri SÜNGÜ’nün torunu Suat, Mustafakemalpaşa’da, gazete dağıtım mesleğini sürdürmektedir.